Hazar havzasındaki petrol ve doğagaz yataklarının kime ait olma sorusu, Azerbaycan-ABD ve Azerbaycan-İsrail ilişkilerinin derinleşmesi ve askeri işbirliği, Azerbaycan’da Talış etkeninin kullanılması ve İran tarafından Şii Müslümanlara verilen destek, Azerbaycan’ın İran’da yaşayan ve nüfusun % 20-30’unu oluşturan Türk dili konuşan nüfusun sorunlarına yönelik artan ilgisi, Ermeni-İran ilişkilerinin olumlu gelişimi İran-Azerbaycan ilişkilerinin bozulmasının ana nedenlerini oluşturuyorlar.
Hasan Rohani’nin cumhurbaşkanlığı döneminde, özellikle 2014-2018 yılları arasında iki ülke arasındaki ilişkilerde yıllardır kök salmış olan birçok sorunu görmezden gelen İran ve Azerbaycan, karşılıklı yarar esasına dayanan ekonomik işbirliğini geliştirmeye çalışıyorlardı ve çok kısa bir süre içinde somut sonuç elde etmeyi başardılar.
Ancak bugün, Tahran ve Bakü arasındaki ilişkilerde, İran ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin geriliminin doruk noktasına ulaştığı 2005-2013 yıllarına özgü gelişmeler yaşanıyorlar.
İran-Azerbaycan ilişkilerinde gerginliğin artmasına katkıda bulunan bir etken, Azerbaycan’ın, İran’ın Türk dili konuşan nüfusunun etnik sorunlarıyla ilgili spekülasyonlar yaparak, İran’ın Doğu ve Batı illerinde ayrılıkçı duygular yaratmaya çalışmasıdır. Azerbaycan makamlarının finansmanıyla hem Azerbaycan, hem Türkiye, hem de İran’ın kuzey illerinde İran karşıtı çeşitli etkinlikler düzenlemek için örgütler kurulmuşlardır.
Tabii ki, 2010’lu yılların başlarında, Türkiye Azerbaycan’ın faaliyetlerinden geri kalmayarak, “Güney Azerbaycan’ın sorunları hakkında» çeşitli konferanslar düzenledi ve İran’ın ayrılıkçı gruplarına koşullar yarattı.
İran’ın askeri ve siyasi liderliğinin, Türkiye’nin başlattığı harekatı eleştirerek ve Irak ile Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma gerektiğini vurgulayarak Ortadoğu’daki yangının tehlikelerini etkisiz hale getirmeye çalıştığı günlerde, Türkiye ve Azerbaycan’ın parlamentolarının üyeleri ilginç bir şekilde aynı zamanda yaptıkları açıklamalarıyla İran’ın toprak bütünlüğünü sorguladılar.
Birkaç gün önce, Bütün Azerbaycan Halk Cephesi Partisi’nin lideri, milletvekili Güdret Hasanguliev, Bakü makamlarını İran vatandaşları için vize rejimini kaldırmaya çağırdı ve bunun, İran’da yaşayan 35-40 milyon ‘‘Azeri’’ vatandaşıyla bağların güçlendirilmesinin yanı sıra Bakü’nün İran’daki Türk dili konuşan nüfus üzerine etkisini artırmasını sağlayacağını gerekçe olarak gösterdi.
İran, Türkiye’yi Suriye’ye saldırdığı ve BM’nin üyesi olan ülkenin toprak bütünlüğünü ihlal ettiği için eleştirirken, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi ile ittifak kuran Milliyetçi Hareket Partisi’nin üyesi Ahmet Yiğit Yıldırım İran’ı açıkça tehdit ederek «Güney Azerbaycan da Türklerin olacak, o bölgelere geleceğiz.» dedi.
Azerbaycan ve Türkiye’nin, İran’ın Türk dili konuşanlarla meskunlaştırıldığı illerini «Güney Azerbaycan» olarak adlandırdıkları yeni bir şey değil, sadece yukarıda da belirttiğimiz gibi, son yıllarda Azerbaycan konuyla ilgili spekülasyonlar yapmaktan kaçınıyordu.
İran-Azerbaycan ilişkilerinde son birkaç yıldaki gelişmeleri göz önünde bulundurduğunda, İran’ın Türk dili konuşan nüfusuyla ilgili konunun tekrar Azerbaycan ve Türkiye’nin gündemine alındığını görüyoruz. Bu arada konu medya tarafından değil, o ülkelerdeki milliyetçi partilerin temsilcileri tarafından gündeme getiriliyor.
Geçtiğimiz günlerde Bakü’de düzenlenen Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi) Devlet Başkanları 7. Zirvesi bağlamında konuya baktığımızda Azerbaycan ve Türkiye tarafından yapılan paralel açıklamlar daha da önem kazanıyorlar.